İçerik

DSM-5 ve ICD: Tanı Sistemlerinin Karşılaştırmalı Analizi

1. Giriş

Ruh sağlığı alanında tanı sistemleri, psikopatolojilerin sınıflandırılmasını, doğru tanı konulmasını, tedavi planlarının oluşturulmasını ve uluslararası araştırmaların ortak bir dil üzerinden yürütülmesini sağlar. Bu bağlamda dünya genelinde yaygın olarak kullanılan iki ana tanı sistemi bulunmaktadır: Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization – WHO) tarafından geliştirilen Uluslararası Hastalık Sınıflandırması (International Classification of Diseases – ICD) ve Amerikan Psikiyatri Birliği (American Psychiatric Association – APA) tarafından yayımlanan Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders – DSM).

DSM-5 ve ICD sistemleri benzer amaçlara hizmet etmelerine rağmen, farklı kurumsal yapılardan çıkmaları, tanı kategorilerini belirlemedeki yöntemleri ve kullanım alanları itibarıyla birbirlerinden ayrılmaktadır. Bu makalede DSM-5 ile ICD sistemleri arasında yapısal, teorik, kültürel ve pratik farklılıklar detaylı bir biçimde ele alınacak, her iki sistemin avantajları ve sınırlılıkları karşılaştırılacaktır.

2. Tarihsel Arka Plan

2.1 ICD’nin Gelişimi

ICD, ilk kez 1893 yılında Ölüm Nedenlerinin Uluslararası Listesi olarak tanıtılmış ve daha sonra Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından güncellenerek genişletilmiştir. Günümüzde ruhsal bozuklukları içeren en güncel sürüm olan ICD-11, 2019 yılında yayımlanmış ve 2022 itibarıyla birçok ülkede resmi olarak kullanılmaya başlanmıştır (WHO, 2019). ICD, yalnızca ruhsal hastalıkları değil, tüm tıbbi hastalıkları kapsayan evrensel bir sistem olarak yapılandırılmıştır. WHO’nun sağlık politikalarını destekleyici yapısıyla, ICD özellikle küresel halk sağlığı, epidemiyolojik araştırmalar ve sağlık hizmetlerinin planlanması için standart bir araç haline gelmiştir.

2.2 DSM’nin Gelişimi

DSM, Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından ilk kez 1952 yılında yayımlanmış ve ABD merkezli klinik uygulamaların standardizasyonunu hedeflemiştir. DSM serisi, özellikle üçüncü baskısından itibaren (DSM-III, 1980) bilimsel geçerlilik, tanı güvenilirliği ve kriter temelli tanı yaklaşımı ile dikkat çekmiştir. DSM-5 ise 2013 yılında yayımlanarak boyutsal değerlendirme sistemleri, kültürel formülasyonlar ve yeni tanı kategorileriyle önemli bir dönüşüm gerçekleştirmiştir (APA, 2013). DSM özellikle ABD ve Kanada başta olmak üzere özel sigorta sistemlerinin, klinik psikologların ve psikiyatristlerin yaygın olarak başvurduğu bir sistemdir.

2.3 Ortak Noktalar ve Ayrışma Dönemleri

Her iki sistemin tarihsel gelişim süreçleri zaman zaman birbirini etkilemiştir. Özellikle DSM-III sonrası tanı kriterlerinin nesnelleştirilmesi süreci, WHO’yu da etkilemiş ve ICD-10 ile ICD-11’de DSM ile paralel yapılar kurulmasına zemin hazırlamıştır. Ancak, ICD daha çok uluslararası kabulü hedeflerken, DSM çoğunlukla Kuzey Amerika klinik pratiğine yöneliktir. Bu fark, sistemlerin detay düzeyleri, kullanılan kavramlar ve sınıflandırma yapılarında belirgin hale gelmektedir.

3. Yapısal Farklılıklar

ICD ve DSM-5, ruhsal bozuklukları sınıflandırmak için farklı yapısal modellere ve yöntemlere sahiptir. Her iki sistem de bireylerdeki psikopatolojilerin doğru şekilde tanılanmasını amaçlasa da, sınıflandırma biçimleri, tanı ölçütlerinin sunumu, kodlama sistemleri ve boyutsal (dimensiyonel) yaklaşımlar açısından önemli yapısal ayrımlar gösterir.

3.1 Organizasyonel Yapı ve Bölümleme

DSM-5, bozuklukları nörogelişimsel bozukluklardan başlayarak, yaşam boyu ortaya çıkma eğilimi ve klinik ilişkiler dikkate alınarak sınıflandırır. Tanılar belirli bir sırayla düzenlenmiştir: örneğin önce anksiyete bozuklukları, ardından obsesif-kompulsif bozukluklar, sonra travma sonrası stres bozukluğu gibi ilerler. Bu sınıflandırma, klinisyenlerin bozukluklar arası ilişkileri ve gelişimsel eğilimleri anlamasına yardımcı olur.

ICD-11 ise bozuklukları daha genel kategorilere ayırır. Her bozukluk bir “kategori numarası” ile tanımlanır. Örneğin, ICD-11’de “6A00” kodu şizofreni spektrum bozuklukları için kullanılır. ICD’nin sınıflandırması tıbbi sistemin genel bütünlüğü içinde düzenlenmiş olup, ruhsal bozukluklar yalnızca bir bölüm olarak yer alır (Bölüm 6: Mental, Behavioral or Neurodevelopmental Disorders).

3.2 Tanı Kriterlerinin Sunumu

DSM-5’te her bozukluk için ayrıntılı tanı kriterleri, sübjektif ve objektif ölçütlerle birlikte açık şekilde sunulur. Her tanı, “A, B, C…” şeklinde kriterlerle detaylandırılmıştır. Örneğin, majör depresif bozukluk için en az 5 belirtinin en az 2 hafta süreyle bulunması gerektiği açıkça belirtilir.

ICD-11 ise daha esnek ve klinik sezgiye alan tanı tanımları sunar. Tanı kriterleri DSM kadar ayrıntılı değildir; bunun yerine açıklayıcı tanımlar, ayırıcı tanı bilgileri ve ilgili klinik örüntüler üzerinden ilerlenir. Bu yapı, ICD’nin uluslararası geçerliliğini artırmakla birlikte bazı klinik uygulamalarda belirsizliğe yol açabilir.

3.3 Kodlama Sistemleri

DSM-5, ICD sistemine uyumlu olmak adına tanılar için ICD-10 kodlarını kullanır. Ancak asıl sınıflandırması APA tarafından yapılır. DSM-5’te üç tür kod sunulur: DSM kodu, ICD-9-CM kodu ve ICD-10-CM kodu.

ICD sisteminde ise her bozukluk WHO tarafından belirlenen ve dünya genelinde standartlaştırılan kodlarla tanımlanır. Örneğin, ICD-11’de depresif bozukluklar “6A70” ile kodlanır. Bu kodlama sistemi elektronik sağlık kayıtları, sigorta işlemleri ve istatistiksel analizlerde dünya çapında kullanılır.

3.4 Boyutsal Yaklaşım ve Klinik Şiddet Dereceleri

DSM-5, klasik kategorik yaklaşımı sürdürse de bazı bozukluklarda boyutsal ölçütler sunar (örneğin otizm spektrum bozukluğu veya kişilik bozukluklarında şiddet derecelendirmeleri). Ayrıca işlevsellik derecelerini değerlendirmek üzere WHODAS 2.0 gibi araçların kullanılmasını önerir.

ICD-11, daha çok boyutsal yaklaşıma dayalı bir yapı benimsemiştir. Özellikle kişilik bozuklukları tanısında, bozuklukları sınıflandırmak yerine kişilik işlevselliğinde bozulma derecelerine göre şiddet düzeylerini esas alır. Bu, klasik tanı kategorilerinden uzaklaşarak, bireyin klinik profiline daha esnek bir yaklaşım sunar.

📊 Karşılaştırmalı Tablo: DSM-5 vs. ICD-11 Yapısal Özellikleri

Özellik

DSM-5 (2013)

ICD-11 (2019)

Yayınlayan Kuruluş

Amerikan Psikiyatri Birliği (APA)

Dünya Sağlık Örgütü (WHO)

Sınıflandırma Yaklaşımı

Kriter temelli, kategorik ve kısmen boyutsal

Tanı tanımlı, boyutsal yönü ağır basar

Tanı Kriterleri

Detaylı, madde madde kriter listeleri

Açıklayıcı tanımlar, daha esnek yapılar

Kodlama Sistemi

ICD-10 kodlarıyla uyumlu ama kendi sistemine sahiptir

WHO tarafından belirlenen ICD-11 kodları

Küresel Kullanım Alanı

ABD, Kanada, bazı özel sistemlerde yaygın

Tüm dünyada resmi tanı sistemi

Şiddet Derecelendirmesi

Bazı bozukluklarda boyutsal değerlendirmeler (ör. ASD, PD)

Kişilik bozukluklarında şiddet ve işlevsellik düzeylerine dayalı

Kültürel Formülasyon

“Cultural Formulation Interview” sunar

Kültürel esneklik desteklenir, ancak yapılaşmamıştır

4. Kapsam ve Kullanım Alanları

ICD ve DSM-5, zihinsel bozuklukların tanılanmasında kullanılan iki temel sistem olmakla birlikte, farklı kullanıcı kitlelerine ve uygulama bağlamlarına hizmet etmektedir. Her iki sistemin kullanım amacı, hedef kitlesi ve politik bağlamı, tanı süreçlerinin işleyişinde ciddi farklar yaratmaktadır.

4.1 ICD: Küresel Halk Sağlığı ve Politika Aracı

ICD, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından geliştirilmiş olup tüm ülkelerde kullanımı önerilen evrensel bir tanı sistemidir. Sadece zihinsel bozuklukları değil, tüm tıbbi hastalıkları sınıflandırır. ICD, sağlık politikalarının oluşturulması, epidemiyolojik araştırmaların yürütülmesi ve sağlık sistemlerinin uluslararası düzeyde karşılaştırılabilmesi için standart bir temel sağlar.

Kullanım alanları:

  • Resmî sağlık sistemleri (ör. hastaneler, kamu sağlık kuruluşları)
  • Ulusal sağlık istatistikleri ve ölüm raporları
  • Dünya genelinde sağlık politikası planlaması
  • WHO’ya bağlı ülkelerde zorunlu tanı sistemi olarak kullanılır
  • Sağlık sigortası sistemlerinin resmi kodlama temeli

Özellikle Avrupa, Asya, Afrika ve Güney Amerika’daki ülkelerde ICD tek başına yeterli bir sistem olarak kabul edilmekte ve ruhsal bozuklukların kodlamasında ana araç olarak kullanılmaktadır.

4.2 DSM-5: Klinik ve Akademik Uygulamalarda Derinlikli Kullanım

DSM-5 ise Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından geliştirildiği için ABD merkezli bir sistemdir. Daha çok klinisyenler (psikiyatristler, psikologlar, terapistler), araştırmacılar ve özel sigorta kurumları tarafından tercih edilir. Tanı kriterlerinin detaylı ve sistematik biçimde sunulması, özellikle klinik karar verme süreçlerinde DSM-5’i öne çıkarır.

Kullanım alanları:

  • Klinik değerlendirme ve tedavi planlaması (psikiyatri ve psikoloji uygulamaları)
  • Akademik araştırmalar ve bilimsel yayınlar
  • Psikolojik testlerin geliştirilmesi ve normlara bağlanması
  • Özel sağlık sigortası sistemlerinde ruhsal bozuklukların belgelenmesi
  • Yükseköğretim kurumlarında eğitim materyali olarak kullanılır

ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerde DSM-5 özellikle özel sağlık hizmetlerinde daha ayrıntılı klinik tanılama ihtiyacına cevap vermektedir. Aynı zamanda APA’ya bağlı çok sayıda araştırma kurumunun kullanımıyla psikiyatri literatürünün temel çerçevesini oluşturur.

4.3 Uygulayıcılar Açısından Farklar

Uygulayıcı Türü

Tercih Edilen Sistem

Gerekçe

Kamu hastaneleri / devlet sağlık kurumları

ICD

Yasal zorunluluk ve WHO’ya uyumluluk

Klinik psikologlar ve psikiyatristler

DSM-5 (özellikle özel klinikler)

Detaylı tanı kriterleri, terapi planlamasına uygun yapı

Akademisyenler / araştırmacılar

Genellikle DSM-5, ancak ICD de kullanılır

Araştırma hipotezleri için ölçülebilir kriterler

Sağlık sigorta kurumları

Her iki sistem, ülkeye göre değişir

Kodlamanın uyumlu ve belgelenebilir olması gerekliliği

Uluslararası kuruluşlar (ör. WHO, OECD)

ICD

Küresel sağlık politikası ve istatistiksel raporlama ihtiyaçları

4.4 Kullanım Amaçlarının Farklılaşması

Kapsam / Amaç

ICD

DSM-5

Evrensel sağlık verisi

✔ Dünya çapında kullanılır

❌ Yalnızca bazı ülkelerde etkili

Klinik karar destek

❌ Genel çerçeve sunar

✔ Detaylı klinik rehberlik sağlar

Araştırma ve akademik yayın

✔ (gelişmekte olan ülkelerde)

✔ (gelişmiş ülkelerde yaygın)

Sağlık politikası üretimi

✔ Doğrudan WHO sistemine entegre

❌ ABD dışı sistemlerde yetersiz kalabilir

Eğitim aracı olarak kullanımı

✔ (özellikle tıp fakültelerinde genel derslerde)

✔ (psikoloji/psikiyatri uzmanlıklarında detaylı)

Sonuç olarak:

  • ICD, devlet politikası, halk sağlığı planlaması ve küresel karşılaştırmalar için daha uygun, evrensel bir sistemdir.
  • DSM-5 ise bireysel tanı koyma, psikoterapi planlama ve klinik değerlendirme için daha derinlemesine ve işlevseldir.
  • Bu farklılıklar, sistemlerin çelişkili değil birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğunu göstermektedir.

5. Klinik Uygulamalardaki Farklılıklar

ICD ve DSM-5 sistemleri arasındaki farklar, sadece yapısal veya teorik düzeyle sınırlı değildir; klinik pratikteki tanı koyma süreçleri, tedavi planlama, danışan takibi ve raporlama açısından da önemli ayrımlar barındırır. Bu farklar özellikle üç temel başlıkta öne çıkar: tanı detay düzeyi, komorbidite ele alınışı ve boyutsal değerlendirme yöntemleri.

5.1 Tanı Sürecinde Detay ve Klinik Yönlendirme

DSM-5, klinik tanı sürecini adım adım yönlendiren kriter temelli bir sistem sunar. Örneğin depresif bozukluklar için “en az 5 belirti, en az 2 hafta süreyle ve işlev kaybı oluşturacak şekilde” gibi açık kriterler yer alır. Bu, klinisyenin sübjektif yorumdan ziyade standartlaştırılmış bir şablona göre karar vermesine olanak sağlar.

Buna karşın ICD, tanıları daha kısa açıklamalarla ve klinisyenin değerlendirmesine daha çok alan bırakarak sunar. Bu, özellikle deneyimli klinisyenler için esneklik sağlarken, deneyimsiz uygulayıcılarda tutarsızlıklara yol açabilir.

DSM-5 avantajı: Daha güvenilir ve tekrarlanabilir tanılar
ICD avantajı: Esnek yorumlama ve kültürel uyum olanağı

5.2 Komorbidite (Eş Tanı) Yaklaşımı

Komorbidite, psikiyatrik tanı süreçlerinde sık karşılaşılan bir durumdur. Örneğin, bir bireyde hem anksiyete bozukluğu hem de depresyon olabilir. DSM-5, çoklu tanı konulmasına olanak tanır ve her tanının ayrı ayrı kriterlerinin karşılanması gereklidir.

ICD ise komorbidite konusunda daha bütüncül bir yaklaşım benimser. Bireyin temel bozukluğuna odaklanılır ve diğer semptomlar birincil tanının parçası olarak değerlendirilebilir. Bu, özellikle düşük kaynaklı sağlık sistemlerinde tanılama sürecini basitleştirmeye yöneliktir.

DSM-5 avantajı: Tanıları ayrıştırarak tedavi planını netleştirir
ICD avantajı: Klinik süreci sadeleştirir, tanı yığınlaşmasını engeller

5.3 Boyutsal (Dimensiyonel) Değerlendirme

DSM-5, bazı bozukluklarda boyutsal değerlendirme ölçekleri sunar. Örneğin otizm spektrum bozukluğu için “şiddet düzeyi” belirtilir, kişilik bozuklukları için farklı boyutlar önerilir. Ayrıca, WHODAS 2.0 gibi işlevsellik ölçekleri ile bireyin yaşam kalitesi de değerlendirilir.

ICD-11 ise özellikle kişilik bozuklukları başlığında boyutsal modeli tam anlamıyla uygulamaya geçirmiştir. Tanılar “hafif, orta, ağır kişilik bozukluğu” şeklinde derecelendirilir ve klasik alt tipler (narsisistik, borderline vb.) yerine işlevsel alanlarda bozulma düzeyi esas alınır.

DSM-5 avantajı: Yalnızca bazı tanılarda boyutsal yaklaşım sunar
ICD-11 avantajı: Özellikle kişilik bozukluklarında modern boyutsal modeli benimser

5.4 İşlev Kaybı ve Klinik Önem

DSM-5, tanı koyabilmek için belirtilerin klinik açıdan önemli bir sıkıntı veya işlev kaybına yol açtığını belirtir. Bu, DSM’nin her tanı için ayrı ayrı vurguladığı bir koşuldur.

ICD-11’de ise işlev kaybı, bazı tanılar için doğrudan tanı kriterlerinin parçası değildir; daha çok değerlendirme sürecinde dikkate alınan bir unsur olarak yer alır. Ancak kişilik bozukluğu gibi alanlarda işlevsellik temel kriterdir.

DSM-5 avantajı: Klinik ciddiyeti vurgular
ICD-11 avantajı: İşlev kaybını daha çok boyutsal çerçeve içinde ele alır

Klinik Uygulamalarda Farkları Özetleyen Tablo

Klinik Alan

DSM-5

ICD-11

Tanı Süreci

Kriter temelli, yapılandırılmış

Açıklayıcı, klinik sezgiye alan tanır

Komorbidite

Çoklu tanılar ayrı ayrı belirtilir

Birincil tanı vurgusu yapılır

Boyutsal Yaklaşım

Sınırlı bozukluklarda kullanılabilir

Özellikle kişilik bozukluklarında temel sistem

İşlev Kaybı

Tanı için zorunlu kriterdir

Bazı tanılar için kriter, bazıları için yardımcı unsur

Uygulama Pratikliği

Akademik ve özel kliniklerde yaygın

Kamu sağlık sistemleri ve düşük kaynaklı bölgelerde yaygın

Klinik Belirsizlik Toleransı

Düşüktür (standart gerekir)

Yüksektir (klinik esneklik sunar)

6. Kültürel ve Etik Boyutlar

Ruh sağlığı tanı sistemlerinin bilimsel doğruluğu kadar kültürel geçerliliği ve etik uygunluğu da son derece önemlidir. Ruhsal belirtiler, bireyin yaşadığı kültürel bağlamdan, toplumsal normlardan ve değer sistemlerinden etkilenir. ICD ve DSM-5 bu konuda farklı yaklaşımlar benimser.

6.1 DSM-5’in Kültürel Formülasyonu

DSM-5, kültürel farklılıkların tanı sürecine etkisini sistematik biçimde ele alan ilk ana tanı sistemidir. “Kültürel Formülasyon Görüşmesi (Cultural Formulation Interview – CFI)” adlı yapılandırılmış bir görüşme aracı sunar. Bu görüşme, bireyin:

  • Kültürel kimliğini,
  • Semptomların kültürel anlamını,
  • Yardım arama davranışlarını,
  • Klinik ilişkiyi etkileyen kültürel etmenleri
    değerlendirmeyi hedefler.

DSM-5, ayrıca “kültüre bağlı sendromlar” (culture-bound syndromes) ve “kültürel kavramlar” gibi başlıklarla bazı tanıların kültürel özgünlüklerini tanımlar. Örneğin:

  • “Ataque de nervios” (Latin Amerika topluluklarında)
  • “Koro sendromu” (Güneydoğu Asya’da)
  • “Susto” (Latin Amerikalı kültürlerde ruhun bedenini terk etmesi inancı)

Bu yaklaşım, DSM-5’in özellikle göçmenler, etnik azınlıklar ve kültürel farklılıkları olan bireylerle çalışırken daha duyarlı olmasını sağlamıştır.

6.2 ICD-11’in Kültürel Yaklaşımı

ICD-11, DSM-5 kadar sistematik bir kültürel değerlendirme aracı sunmasa da, kültürel esneklik felsefesini benimsemiştir. Tanı tanımlarında, kültürel bağlamlara göre farklı yorumların mümkün olduğu açıkça belirtilir. Örneğin, bir belirti belirli bir toplumda olağan sayılabilirken başka bir toplumda patolojik olarak değerlendirilebilir.

ICD-11 ayrıca tanıların kültürler arası geçerliliğini artırmak için daha genel ve esnek tanımlar kullanır. WHO tarafından yapılan çok kültürlü alan çalışmaları, tanı kategorilerinin birçok ülkede geçerli olup olmadığını test etmek amacıyla yürütülmüştür.

ICD’nin kültürel yaklaşımı: Uygulamada kültürel duyarlılığa izin veren açık uçluluk
DSM-5’in yaklaşımı: Kültürü doğrudan değerlendirme aracıyla sistematikleştirmek

6.3 Etik Duyarlılıklar

Ruhsal bozuklukların tanılanması etik açıdan ciddi sorumluluklar içerir:

  • Damgalama (stigma)
  • Aşırı tanılama (overdiagnosis)
  • Tedaviye erişim hakkı
  • Kültürel önyargılar

DSM-5, bazı etik eleştirilere maruz kalmıştır. Özellikle geçmişte (örneğin DSM-I ve DSM-II’de) homoseksüelliğin patoloji olarak tanımlanması gibi örnekler, toplumsal etkilerle bilimsel ölçütlerin nasıl karışabileceğini göstermiştir. Bu nedenle DSM-5’te daha dikkatli, kültürel ve etik duyarlılığı yüksek bir dil kullanılmaya özen gösterilmiştir.

ICD-11, cinsel yönelim gibi konularda daha erken ve net etik reformlar gerçekleştirmiştir. Örneğin:

  • Homoseksüellik, ICD-10’dan itibaren artık bir bozukluk olarak yer almamaktadır.
  • ICD-11’de “Cinsiyet Uyumsuzluğu” başlığı, “Zihinsel Bozukluklar” bölümünden çıkarılıp “Cinsel Sağlık” bölümü altına alınmıştır (WHO, 2018). Bu değişiklik etik ve insan hakları perspektifinden büyük bir ilerleme olarak değerlendirilmiştir.

Kültürel ve Etik Yaklaşımların Karşılaştırması

Kriter

DSM-5

ICD-11

Kültürel değerlendirme aracı

✔ Evet (Cultural Formulation Interview)

❌ Hayır, ancak metin içinde kültürel farklara esneklik tanınır

Kültüre özgü bozukluk tanımları

✔ Evet (Kültüre bağlı sendromlar)

❌ Dolaylı biçimde kültürel varyasyonlardan bahseder

Kültürel alan çalışmaları

❌ ABD merkezlidir

✔ Çok sayıda ülkede yürütülmüştür (WHO alan çalışmaları)

Etik reformlar (ör. LGBTİ+ kapsayıcılığı)

Gecikmeli reformlar, ancak DSM-5’te önemli ilerlemeler sağlanmıştır

WHO tarafından daha hızlı ve sistematik biçimde uygulanmıştır

Evrensel uygulamaya uygunluk

❌ ABD ve Anglo-Sakson sistemlerle uyumlu

✔ Küresel geçerlilik temel alınır

Sonuç Olarak:

  • DSM-5, kültürel değerlendirmeyi sistematikleştirerek bireysel klinik görüşmelere entegre ederken, etik hassasiyetleri giderek geliştirmektedir.
  • ICD-11, kültürel bağlama daha genel bir açıklık sunar ve etik reformları daha hızlı uygulamıştır.
  • Her iki sistemin de etik ve kültürel çeşitliliği anlamada birbirinden öğrenecek yönleri bulunmaktadır.

7. Bilimsel ve Teorik Temeller

DSM-5 ve ICD-11 sistemleri, zihinsel bozuklukları sınıflandırmak amacıyla oluşturulmuş olmalarına rağmen, arka planlarında farklı bilimsel yaklaşımlar ve teorik kabuller yer alır. Bu farklar, tanıların nasıl geliştirildiğinden, hangi tür verilerin önceliklendirildiğine kadar geniş bir alanda kendini gösterir. Her iki sistemin de bilimsel meşruluğu, klinik karar alma süreçlerinde önemli rol oynar.

7.1 DSM-5: Klinik Gözlem ve Ampirik Veriye Dayalı Yapı

DSM-5’in geliştirilme süreci, büyük ölçüde klinik gözlemler, epidemiolojik veriler ve uzman konsensüslerine dayanır. Tanılar belirlenirken aşağıdaki kriterler gözetilir:

  • Klinik uzman panelleri tarafından belirlenen ölçütler
  • Psikometrik analizler (ör. faktör analizleri)
  • Literatür taramaları ve vaka incelemeleri
  • Amerikan sağlık sistemi bağlamındaki uygulama gereklilikleri

DSM-5, ampirik verilerle desteklenen bir sınıflandırma sistemi oluşturmayı amaçlar. Ancak buna rağmen bazı tanıların (örn. Disruptive Mood Dysregulation Disorder) yeterli bilimsel dayanak olmadan DSM-5’e dahil edilmesi, bilimsel geçerlilik konusunda eleştiriler almıştır (Frances, 2013).

Avantajı: Klinik pratikte oldukça yönlendirici ve detaylı
Zayıf yönü: Bazı tanılar tartışmalı; bilimsel temel homojen değil

7.2 ICD-11: Epidemiyolojik Veriler ve Küresel Kullanılabilirlik

ICD-11 ise daha çok epidemiyolojik geçerliliğe, kültürlerarası uyuma ve kamu sağlığı gereksinimlerine odaklanır. WHO’nun ICD Geliştirme Ekipleri şu temellere göre çalışır:

  • 25’ten fazla ülkede yürütülen alan çalışmaları
  • Kültürel uygunluk ve tercüme kolaylığı
  • Veri toplama ve karşılaştırmalı analiz olanakları (özellikle düşük-orta gelirli ülkeler için)

ICD-11, aynı zamanda klasik tıbbi sınıflandırma sistemleriyle entegre çalışacak şekilde modellenmiştir. Bu nedenle DSM’ye göre daha genel tanımlar sunar ancak çok daha geniş bir coğrafi ve kültürel kapsamı hedefler.

Avantajı: Uluslararası halk sağlığı politikalarıyla uyumlu
Zayıf yönü: Klinik detay az, özel psikoterapötik bağlamda sınırlı olabilir

7.3 Geçerlilik ve Güvenilirlik Sorunları

DSM-5, geçmiş versiyonlara göre tanıların güvenilirliğini artırmayı başarmıştır. DSM-III ile başlayan kriter temelli yaklaşım, tanılar arası tutarlılığı artırmış, ancak geçerlilik (validity) konusunda hâlâ tartışmalar devam etmektedir. Örneğin, birçok ruhsal bozukluk, biyolojik göstergelerle tam olarak tanımlanamamaktadır (Kendler, 2012).

ICD-11, kültürlerarası çalışmaları sayesinde tanıların genellenebilirliğini artırsa da, klinik güvenilirlik DSM kadar yüksek olmayabilir. Bazı tanı kategorileri geniş tutulduğu için, farklı klinisyenler benzer vakaları farklı şekillerde tanımlayabilir.

7.4 Teorik Temel Farklılıkları

Teorik Yaklaşım

DSM-5

ICD-11

Psikopatoloji Modeli

Klinik psikiyatri, psikoloji ve davranış bilimi temelli

Halk sağlığı, epidemiyoloji, genel tıp ile bütünleşik

Tanı Geliştirme Mekanizması

APA uzman panelleri, ampirik gözlem ve araştırma verileri

WHO’nun alan çalışmaları, kamu sağlığı ihtiyaçları, kültürel değerlendirme

Tanı Kriterlerinin Formatı

Standardize, kriter listesi biçiminde

Açıklayıcı ve daha genel tanımlar

Etki Alanı

Klinik uygulama, terapi planlaması, özel sağlık sigortaları

Resmî sağlık sistemleri, sağlık bakanlıkları, global istatistik raporları

7.5 Bilimsel Eleştiriler

  • DSM-5, tanı sayısının giderek artması nedeniyle “aşırı tanılama” (overdiagnosis) riski taşıdığı için eleştirilmiştir.
  • ICD-11, daha esnek yapısı nedeniyle tanılar arası sınırların bulanıklaşabileceği endişesi yaratmıştır.

Her iki sistemde de hâlen nörobiyolojik göstergelere dayalı kesin tanı yöntemleri eksiktir. Ruhsal bozuklukların biyomarker’lar üzerinden net bir şekilde ayırt edilebilmesi henüz mümkün değildir. Bu nedenle her iki sistem de temelde fenomenolojik değerlendirmeye dayanmaktadır.

Sonuç Olarak:

  • DSM-5, klinik pratik için derinlikli ve ampirik verilere dayalıdır; ancak teorik olarak heterojen bir yapı sergiler.
  • ICD-11, küresel düzeyde geçerliliğe sahip, daha sade ama epidemiyolojik temelli bir sistemdir.
  • Her iki sistemin bilimsel eksikleri, psikiyatrik tanının doğası gereği geçici sınıflandırmalar olduğunun altını çizer.

8. Avantajlar ve Dezavantajlar

DSM-5 ve ICD-11’in her biri kendi bağlamında etkili olmakla birlikte, kullanım amaçlarına, kullanıcı profillerine ve uygulama ortamlarına göre çeşitli avantajlar ve dezavantajlar taşımaktadır. Bu bölümde, daha önceki analizleri toparlayarak iki sistemi çok yönlü karşılaştırmalı bir tabloyla değerlendiriyoruz.

📊 8.1 Karşılaştırmalı Tablo: Avantajlar ve Dezavantajlar

Kriter

DSM-5 Avantajları

DSM-5 Dezavantajları

ICD-11 Avantajları

ICD-11 Dezavantajları

Klinik Derinlik

Belirli tanılar için ayrıntılı kriterler sunar

Bazı kriterler gereğinden fazla ayrıntılı, pratikte zaman alıcı olabilir

Esnek tanım yapısı, hızlı uygulama imkânı tanır

Klinik yönlendirme az, tanı kararsızlığı yaratabilir

Kültürel Uyum

Kültürel Formülasyon Görüşmesi ile yapısal yaklaşım sunar

ABD merkezli sistem olduğu için bazı kültürlerde yetersiz olabilir

Kültürel farklılıklara karşı daha toleranslı ve evrensel

Kültürel değerlendirme için özel araçlar sunmaz

Uluslararası Geçerlilik

ABD ve bazı gelişmiş ülkelerde yaygındır

Küresel halk sağlığı sistemleriyle sınırlı entegrasyon

WHO onaylı sistem olduğu için tüm dünyada resmi geçerliliğe sahiptir

Düşük kaynaklı ülkelerde bazı kodlamalar etkin kullanılmayabilir

Tanı Güvenilirliği

Klinikler arası tutarlılığı artıran yapılandırılmış kriterler içerir

Bazı tanılar için geçerlilik zayıf, yapay ayrımlar olabilir

WHO alan çalışmalarıyla kültürler arası geçerlilik test edilmiştir

Klinik düzeyde güvenilirlik DSM kadar yüksek olmayabilir

Boyutsal Yaklaşım

Bazı alanlarda (ör. otizm, kişilik bozuklukları) boyutsal değerlendirme kullanır

Hâlâ baskın şekilde kategorik sistemdir

Kişilik bozukluklarında temel sistem boyutsaldır

Diğer tanılarda boyutsallık sınırlı

Sağlık Politikası Uygunluğu

Akademik ve özel sağlık sistemlerine uygundur

Kamu sağlık istatistiklerinde kullanımı sınırlıdır

Tüm ülkelerde sağlık politikası ve istatistiklerde kullanılabilir

Uygulayıcılar için detay eksikliği hissedilebilir

Etik Gelişim

DSM-5 ile etik hassasiyetlerde iyileşmeler sağlanmıştır

Geçmişte damgalayıcı tanılara yer verdiği için hâlâ eleştirilir

Cinsiyet kimliği gibi konularda ilerici değişiklikler yapmıştır

Bazı etik reformlar gecikmeli ülke düzeyinde uygulanabilir

Sigorta ve Finansal Uygulama

Özel sağlık sigortalarında detaylı tanı kriterleri avantaj sağlar

Karmaşık sistemler nedeniyle idari yük oluşturabilir

Basit kodlama yapısı ile raporlama ve ödeme sistemlerine kolay entegre edilir

Bazı sigorta sistemleri için klinik detay yetersiz kalabilir

🟡 8.2 Genel Değerlendirme

🔷 DSM-5’in öne çıkan avantajları:

  • Klinik açıdan yüksek ayrıntı düzeyi ve pratik yönlendirme sunar.
  • Psikoterapi planlaması ve bireysel tedavi süreçlerinde detaylı rehberlik sağlar.
  • Araştırmalarda ölçülebilir kriterler sayesinde standart veri üretimini kolaylaştırır.

🔷 DSM-5’in temel sınırlılıkları:

  • Küresel geçerliliği düşüktür; ABD merkezli bir yaklaşıma dayanır.
  • Aşırı tanılama ve patolojileştirme riski taşır (örn. çocukluk davranışları).
  • Bazı tanılar için bilimsel temel tartışmalıdır.

🔷 ICD-11’in öne çıkan avantajları:

  • Evrensel kullanıma uygundur; WHO tarafından desteklenmektedir.
  • Sağlık sistemleriyle kolay entegrasyon sağlar.
  • Kültürel esnekliğe ve boyutsal modellere daha açıktır.

🔷 ICD-11’in temel sınırlılıkları:

  • Klinik ayrıntılar yetersiz olabilir; terapi planlamasında destekleyici değildir.
  • Tanıların genel sunumu bazı klinisyenlerde yorum farklarına neden olabilir.
  • Uygulamada kültürel değerlendirmenin sistematik araçlarla desteklenmemesi eksikliktir.

9. Güncel Durum ve Gelecek Perspektifi

Ruhsal bozuklukların sınıflandırılması, sabit ve değişmez bir sistemden çok, bilimsel ilerlemelere, toplumsal gelişmelere ve kültürel farkındalıklara göre evrilen dinamik bir süreçtir. Günümüzde DSM-5 ve ICD-11’in artık rakip değil, birbirini tamamlayan sistemler olarak değerlendirilmeye başlandığı bir dönüşüm yaşanmaktadır.

9.1 DSM-5 ve ICD-11 Arasında Artan Uyum

ICD-11’in geliştirme sürecinde DSM-5’ten belirli yönlerde etkilenildiği açıktır:

  • ICD-11’in kişilik bozukluklarında boyutsal yaklaşımı, DSM-5’te önerilen alternatif modelle örtüşmektedir.
  • Otizm, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve depresyon gibi başlıca tanılarda tanı tanımları büyük ölçüde birbirine paralel hale getirilmiştir.
  • DSM-5’in ICD-10 kodlarını esas alarak tanımlama yapması, iki sistemin idari düzeyde entegrasyonu açısından da bir uyum sağlamıştır.

Bu yakınsama, özellikle küresel araştırmalarda, çok merkezli çalışmalarda ve uluslararası veri paylaşımında büyük kolaylık sağlamaktadır.

9.2 Yakın Gelecekte Olası Gelişmeler

  • DSM-5’in revizyonları: APA, DSM-5-TR (Text Revision, 2022) ile bazı tanıların tanımlarını güncelledi ve kültürel duyarlılığı artırdı. DSM-6’nın ise gelecek 10 yıl içinde daha fazla boyutsal ve nörobilim temelli kriterleri içereceği öngörülmektedir.
  • ICD-11’in dijitalleştirilmesi: ICD-11, dijital platformlarda kullanılabilir şekilde yapılandırılmıştır. E-sağlık sistemleri, mobil uygulamalar ve otomatik kodlama sistemleriyle entegre çalışabilecek şekilde programlanmıştır.
  • Nörobiyolojik geçiş beklentisi: Hem DSM hem de ICD, şu anda fenomenolojik gözleme dayalıdır. Ancak nörogörüntüleme, genetik ve biyobelirteç araştırmalarının ilerlemesiyle gelecekte biyolojik temelli sınıflama sistemleri gündeme gelebilir.
  • Kültürler arası modellerin yaygınlaşması: Özellikle ICD-11’in WHO destekli alan çalışmaları sayesinde, çok dillilik ve kültürel farklılıkların daha entegre olduğu sistemlerin yaygınlaşması beklenmektedir.

9.3 Klinik Psikoloji ve Psikiyatri Açısından Gelecek Yönelimler

Alan

Beklenen Gelişim

Tanı sistemlerinin yapısı

Kategorik sistemlerden boyutsal, spektrum temelli sistemlere geçiş

Araştırma temeli

Biyolojik, genetik ve çevresel faktörlerin entegre edildiği “biyopsikososyal” model

Eğitim ve uygulama

Kültürel yetkinlik, etik farkındalık ve teknolojik araçların kullanımı

Klinik karar destek sistemleri

Yapay zeka ve algoritma destekli tanı araçlarıyla klinik kararların desteklenmesi

9.4 Entegrasyonun Potansiyeli

Önümüzdeki yıllarda DSM ve ICD arasında tam bir birleşme olmasa da, iki sistemin daha fazla birbirine yaklaşması ve hatta eş zamanlı sürüm güncellemeleriyle uyumlu çalışması beklenmektedir. WHO ve APA’nın karşılıklı iletişimleri, bu birleşik sistem yaklaşımını destekler niteliktedir.

10. Sonuç

DSM-5 ve ICD-11, ruhsal bozuklukların sınıflandırılmasında küresel ölçekte en yaygın kullanılan iki temel sistemdir. Her ikisi de psikopatolojiyi anlamada, tanı koymada ve tedavi planlamada hayati bir rol oynasa da, farklı tarihsel kökenleri, kurumsal yapıları ve uygulama hedefleri nedeniyle önemli yapısal ve işlevsel farklılıklar sergilemektedir.

DSM-5, Amerikan Psikiyatri Birliği’nin oluşturduğu, özellikle klinik derinlik, tanı kriterlerinin netliği ve bireysel değerlendirme süreçleri açısından oldukça ayrıntılı bir sistemdir. Akademik araştırmalarda, özel sağlık uygulamalarında ve terapi planlamasında detaylı tanısal çerçeve sağlamasıyla ön plana çıkar.

ICD-11 ise Dünya Sağlık Örgütü tarafından geliştirilen, çok uluslu, evrensel ve kamu politikalarına uygun bir sistemdir. Küresel sağlık verilerinin standardizasyonu, epidemiyolojik izlem ve devlet destekli sağlık sistemlerinde kullanım açısından büyük avantajlar sunar. Tanı sisteminde daha esnek, kültürel olarak duyarlı ve boyutsal yaklaşıma açık bir yapı benimser.

Her iki sistem de bazı sınırlılıklara sahiptir:

  • DSM-5 zaman zaman aşırı tanılama eleştirilerine maruz kalmakta ve kültürel çeşitliliği tam yansıtamayabilmektedir.
  • ICD-11 ise bazı durumlarda klinik ayrıntıdan yoksun kalabilmekte ve tanı sürecini fazla genelleştirebilmektedir.

Ancak bu farklılıklar, iki sistemin birbirine rakip değil, tamamlayıcı olduğunu gösterir. Günümüzde birçok klinik ortam ve araştırma protokolü, her iki sistemden birden yararlanmakta; örneğin DSM tanı kriterleri kullanılarak yapılan değerlendirmeler ICD kodlarıyla raporlanmaktadır.

🔍 Klinik ve Akademik Öneriler

  • Klinisyenler için: Tanı koyarken yalnızca sistematik kriterleri değil, bireyin işlevselliğini, kültürel bağlamını ve tedaviye erişim koşullarını da değerlendirmek gerekir.
  • Araştırmacılar için: DSM-5’in kriter detaylarını ICD’nin küresel geçerliliğiyle birlikte değerlendirmek, daha sağlam bilimsel çalışmalar üretir.
  • Politika yapıcılar için: ICD-11’in resmi tanı sistemi olarak kullanılmasına devam edilirken, klinik rehberlik için DSM-5’ten faydalanılabilir.
  • Eğitim kurumları için: Her iki sistemin de öğretilmesi, öğrencilere ulusal ve uluslararası düzeyde tanı sistemlerine hâkimiyet kazandırır.

📚 Genel Yargı

Ruhsal bozuklukların sınıflandırılması, yalnızca teknik bir iş değil; aynı zamanda etik, kültürel, teorik ve pratik boyutları olan çok katmanlı bir süreçtir. ICD ve DSM sistemleri bu sürecin iki temel yapıtaşı olarak varlığını sürdürmektedir. Gelecekte daha nörobilim temelli, boyutsal, bireyselleştirilmiş ve kültürel olarak duyarlı tanı sistemlerinin geliştirilmesi bu iki sistemin birikimiyle mümkün olacaktır.

✅ Kaynakça

  • American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.). Arlington, VA: APA.
  • American Psychiatric Association. (2022). DSM-5-TR: Text Revision.
  • Frances, A. (2013). Saving Normal: An Insider’s Revolt Against Out-of-Control Psychiatric Diagnosis. New York: William Morrow.
  • First, M. B., & Reed, G. M. (2021). Harmonizing ICD and DSM: The road ahead. Psychological Medicine, 51(4), 500–508.
  • Kendler, K. S. (2012). The dappled nature of causes of psychiatric illness: Replacing the organic–functional dichotomy with empirically based pluralism. Molecular Psychiatry, 17(4), 377–388.
  • Lewis-Fernández, R., et al. (2014). DSM-5 Cultural Formulation Interview: Rationale, development, and key features. Transcultural Psychiatry, 51(2), 199–211.
  • Reed, G. M., et al. (2019). Innovations and changes in the ICD-11 classification of mental, behavioural and neurodevelopmental disorders. World Psychiatry, 18(1), 3–19.
  • World Health Organization. (2019). ICD-11: International Classification of Diseases for Mortality and Morbidity Statistics (11th Revision). Geneva: WHO.
  • World Health Organization. (2023). ICD-11 Implementation Toolkit. Geneva: WHO.