Psikolojinin Tarihçesi
İçerik
Antik Dönemlerde Psikoloji
Psikolojinin Tarihsel Kökenleri
Psikoloji, modern bilim olarak 19. yüzyılda sistematik bir disiplin haline gelmiş olsa da, insan zihni, davranışları ve duyguları hakkındaki sorgulamalar insanlık tarihi kadar eskidir. “Psikoloji” teriminin kullanılmadığı bu erken dönemlerde, bireyin iç dünyası felsefi, dini ve tıbbi perspektiflerden ele alınmıştır.
Antik uygarlıklar, zihinsel hastalıkların nedenlerini ve tedavi yollarını anlamaya çalışırken, aynı zamanda ruh, bilinç ve davranış üzerine ilk teorileri geliştirmişlerdir.
Bu bölümde, Mezopotamya’dan Antik Yunan’a, Roma’dan Antik Doğu uygarlıklarına kadar antik dönemde psikolojik düşüncenin gelişimi ayrıntılı şekilde ele alınacaktır.
Mezopotamya: Ruhsal Bozukluklar ve Büyüsel Tedaviler
Mezopotamya uygarlıkları (Sümér, Akad, Babil), zihinsel rahatsızlıkların kökenini çoğunlukla doğaüstü güclere bağlamışlardı. Ruhsal hastalıklar, tanrıların gazabının ya da kötü ruhların etkisinin bir sonucu olarak görülüyordu (Kramer, 1981).
Tedavi yöntemleri genellikle dini ritüeller, dualar, törenler ve bazen bitkisel ilaçlar şeklindeydi. Babil’e ait “Maqlu” metinleri, kötü ruhları kovmak için kullanılan ritüellere dair bilgiler sunar.
Antik Mısır: Zihin-Beden Ayrımı
Antik Mısır’da ruh ve beden arasındaki bağ belirginleşmiştir. “Ka” (yaşam gücü) ve “Ba” (kişilik) kavramları, bireyin psikolojik yapısına dair erken teorilerdir (Assmann, 2001).
Mısırlı hekimler, zihinsel bozuklukların bazen fiziksel sebeplerden kaynaklanabileceğini de öne sürmüşlerdir. Edwin Smith Papirüsü’nde travmaların kişilik değişimlerine neden olabileceği belirtilmektedir.
Antik Yunan'da Psikoloji
Antik Yunan, psikolojiyi sistemli düşüncenin merkezine taşıyan ilk uygarlıklardan biridir. Sokrates, bireyin kendini bilmesinin ahlaki erdemin temel taşı olduğunu savunmuş (Plato, Apology).
Platon, ruhu üç bölüme ayırarak (arzu, irade, akıl) psikolojide içsel çatışma kavramını tanımlamıştır (Platon, “Phaidros”). Aristoteles ise “De Anima” adlı eserinde, canlılığın temel ilkesi olarak ruhu tanımlamış ve algı, bellek, hayal gücü gibi kavramları sistematik biçimde incelemiştir (Aristotle, De Anima).
Hipokrat, zihinsel hastalıkların doğaüstü değil, fizyolojik nedenlere dayandığını ileri sürmüştür. İnsan bedeninde bulunduğuna inanılan dört sıvının (kan, balgam, sarı safra, kara safra) dengesizliğinin ruhsal rahatsızlıklara yol açtığını savunmuştur (Nutton, 2004).
Stoacı filozoflar, duyguların mantık yoluyla kontrol edilebileceğine inanıyorlardı. Epiktetos, insan mutsuzluğunun olaylardan değil, olaylara yüklenen anlamlardan kaynaklandığını belirtmiştir (Epictetus, Enchiridion).
Roma İmparatorluğu ve Hellenistik Dönem
Roma’da psikolojik sorunlara dair daha dünyasal ve pratik yaklaşımlar gelişmiştir. Akıl hastalarının toplum içinde haklarını koruyan ilk hukuki uygulamalar Roma dönemine dayanmaktadır (Scull, 2015).
Hellenistik okullar (Epikürcüler, Şüpheciler, Yeni Platoncular), bireysel mutluluk, acının önlenmesi ve ruhsal denge konularında önemli düşünceler ortaya koymuştur.
Antik Doğu'da Psikolojik Düşünceler
Hint felsefesi, bireysel bilinç ile evrensel bilinç arasındaki bağlantıya odaklanmıştır (Radhakrishnan, 1951). Upanişadlar’da ruhun özü (Atman) ve evrenin özü (Brahman) arasındaki birliğin anlaşılmasıyla kurtuluşa ulaşılacağı öne sürülür.
Buddha, zihinsel arzuların acının kaynağı olduğunu belirtmiş ve meditasyon yoluyla zihinsel arınmayı önermiştir.
Konfüçyüs, insan doğasının ahlaki gelişime açık olduğunu savunmuş; Laozi ise doğal akışa uyumun ruhsal huzurun anahtarı olduğunu ileri sürmüştür (Ivanhoe, 1993).
İbn Sina, algı, bellek ve düşünce gibi zihinsel süreçleri “El-Nefs” adlı eserinde sistematik şekilde incelemiştir (Nasr, 2006). El-Razi ise ruhsal hastalıkları biyolojik ve çevresel nedenlerle açıklamaya çalışmıştır.
Antik uygarlıklar, ruh, beden ve zihnin doğası hakkındaki sorulara verdikleri cevaplarla modern psikolojinin temellerini atmışlardır. Mezopotamya’nın mistik yaklaşımından Antik Yunan’ın felsefi analizlerine, Hint bilincinin derinliğinden Çin’in uyum arayışına kadar uzanan bu miras, insan zihnini anlamaya yönelik kesintisiz bir arayışın ürünü olmuştur.
Kaynakça
- Aristotle. (1993). De Anima (On the Soul). Penguin Classics.
- Assmann, J. (2001). The Search for God in Ancient Egypt. Cornell University Press.
- Epictetus. (2004). The Enchiridion. Dover Publications.
- Ivanhoe, P. J. (1993). Ethics in the Confucian Tradition: The Thought of Mencius and Wang Yang-ming. Hackett Publishing.
- Kramer, S. N. (1981). History Begins at Sumer. University of Pennsylvania Press.
- Nasr, S. H. (2006). Science and Civilization in Islam. Harvard University Press.
- Nutton, V. (2004). Ancient Medicine. Routledge.
- Plato. (1997). Plato: Complete Works (Ed. J. M. Cooper). Hackett Publishing.
- Radhakrishnan, S. (1951). The Principal Upanishads. HarperCollins.
- Scull, A. (2015). Madness in Civilization: A Cultural History of Insanity. Princeton University Press.
Orta Çağ ve İslam Dünyasında Psikoloji
Antik dönemde temelleri atılan psikolojik düşünce, Orta Çağ’ın başlamasıyla birlikte farklı bir evreye girmiştir. Avrupa’da felsefi düşüncenin durakladığı, dini düşüncenin baskınlaştığı bu dönemde, İslam Dünyası bilim ve felsefe alanında çığır açıcı çalışmalara sahne olmuştur. Bilhassa psikoloji alanında, bireyin ruhsal yapısı, aklın fonksiyonları ve zihinsel sağlık meseleleri sistematik şekilde ele alınmıştır.
Bu bölümde Orta Çağ Avrupa’sında psikoloji anlayışını ve İslam Dünyası’ndaki psikolojik düşüncenin gelişimini ayrıntılı biçimde inceleyeceğiz.
Orta Çağ Avrupası’nda psikoloji, büyük ölçüde dini düşünceye bağlıydı. Ruhun doğası, insan davranışları ve zihinsel hastalıklar teolojik çerçevede açıklanmıştır. Delilik, şeytanın etkisi veya tanrısal bir ceza olarak yorumlanmıştır (Porter, 2002).
Çok sayıda manastır, zihinsel hastaların bakımını üstlenmiştir. Ancak “tedavi” genellikle dua, oruç ve ibadetle sınırlıydı. Bazı vakalarda ise akıl hastalarının kötü muameleye maruz kaldığı bilinmektedir.
İslam Dünyasında Psikolojinin Yükselişi
İslam Altın Çağı (8.-13. yüzyıllar), bilimsel ve felsefi düşüncenin çiçeklendiği bir dönem olmuştur. Bu dönemde psikoloji, “ilmü’n-nefs” (ılm al-nafs) yani “ruh bilimi” olarak anılıyordu.
Temel Yaklaşımlar
- Aklın ve Ruhun Birlikte Ele Alınması: Ruh ve akıl birbiriyle etkileşimli iki ayrı varlık olarak görülmüştür.
- Bireysel Sorumluluk ve Tedavi: Ruhsal hastalıklar tedavi edilebilir görülmüş, hastalara insancıl yaklaşılması savunulmuştur (Nasr, 2006).
- Deneysel Yöntemler: Gözleme dayalı psikolojik analizler yapılmıştır.
Başlıca Düşünürler ve Katkıları
El-Kindî (801-873)
El-Kindî, duyguların ve zihinsel sağlığın fiziksel sağlıkla ilişkili olduğunu savunmuştur. Melankoli üzerine yazılan ilk eserlerden birini kaleme almıştır.
El-Razî (854-925)
Ruhsal hastalıkları biyolojik ve çevresel etkenlerle açıklamaya çalışmıştır. “El-Tıbbü’r-Ruhani” adlı eserinde, psikoterapötik tekniklere benzer önerilerde bulunmuştur.
Farabi (872-950)
“Mutluluğun Kazanılması” adlı eserinde, insan ruhunun gelişiminin toplumla ilişkili olduğunu savunmuştur.
İbn Sina (980-1037)
“Kitabü’ş-Şifa” ve “El-Nefs” adlı eserlerinde insanın bilişsel işlevlerini (algı, hayal, hafıza, düşünce) sınıflandırmış, ruhsal hastalıkların fiziksel ve psikolojik nedenlerini tartışmıştır.
İbn Rüşd (1126-1198)
Aristoteles’çi bir yaklaşımla aklın ruhsal sağlıkta belirleyici olduğunu ileri sürmüştür.
İslam Hastanelerinde (Bimaristanlarda) Psikiyatri
Bağdad, Kahire, Şam gibi merkezlerde kurulan bimaristanlarda akıl hastalarına özel bölümler ayrılmış, hastalara müzik terapisi, aromaterapi, dinlenme ve konuşma terapileri uygulanmıştır (Dols, 1987).
Bu yaklaşımlar, modern psikiyatri hastanelerinin öncülleridir.
Orta Çağ Avrupası’nda psikoloji, dini düşüncenin sınırları içinde kalmışken, İslam Dünyası’nda deneysel gözlemler, sistematik analizler ve insancıl tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. İslam filozoflarının psikolojiye yaptıkları katkılar, Rönesans’la birlikte Avrupa’ya taşınmış ve modern psikoloji biliminin temellerinden birini oluşturmuştur.
Kaynakça
- Dols, M. W. (1987). Insanity and the Insane in Muslim Societies. Princeton University Press.
- Nasr, S. H. (2006). Science and Civilization in Islam. Harvard University Press.
- Porter, R. (2002). Madness: A Brief History. Oxford University Press.
- Augustine. (1991). Confessions (Translated by Henry Chadwick). Oxford University Press.
Rönesans Döneminde Psikoloji
Yeniden Doğuşun Psikolojik Boyutu
Rönesans, 14. yüzyıl sonlarında başlayıp 17. yüzyılın ortalarına kadar devam eden, sanat, bilim ve düşüncede köklü değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. “Yeniden doğuş” anlamına gelen bu kavram, insan merkezli düşüncenin ve bireysel aklın ön plana çıktığı bir zihinsel devrimi ifade eder. Rönesans ile birlikte psikoloji, dini sınırlamalardan kurtularak daha gözlemsel, deneysel ve birey odaklı bir çerçeveye doğru evrilmeye başlamıştır.
Bu bölümde, Rönesans döneminde psikolojiye dair gelişmelere, öncü düşünürlere ve zihinsel sağlık anlayışındaki değişimlere ayrıntılı bir şekilde değineceğiz.
Rönesans’ta Psikolojik Düşüncenin Yeniden Yapılanması
Rönesans’ın temel karakteristiklerinden biri humanizmdi. Bu akım, insanı evrenin merkezine koyar, bireyin aklını, yaraticiliğini ve potansiyelini ön plana çıkarırdı (Kristeller, 1961).
Psikoloji, bu dönemde bireysel deneyim, duygular ve aklın kapasitesi üzerinde yoğunlaşan bir alan haline geldi.
Orta Çağ’daki şeytani etkiler veya ilahi cezalar görüşü yerini, aklın ve bedenin doğal işleyişindeki bozulmaların deliliğe neden olduğu fikrine bırakmıştır (Porter, 2002).
Öncü Düşünürler ve Katkıları
Leonardo da Vinci (1452–1519)
Da Vinci sadece sanatçı değil, aynı zamanda insan anatomisi ve duyusal algı üzerine çalışan bir bilim insanıydı. Beynin işlevleri ve görmenin fizyolojik mekanizmaları konusunda detaylı gözlemler yapmıştır (Kemp, 2006).
Michel de Montaigne (1533–1692)
Modern bireysel psikolojinin habercisi sayılan Montaigne, “Denemeler” adlı eserinde insan doğasının karmaşıklığını, duyguların, korkuların ve çelişkilerin öznelliğini vurgulamıştır.
Juan Luis Vives (1493–1540)
Vives, eğitim ve psikoloji alanında çağının öncüsü olmuştur. “De Anima et Vita” adlı eserinde hafıza, duyular ve duyguları deneysel temelde incelemiştir. Hafıza ve öğrenme süreçleri üzerine yaptığı sistematik analizler, daha sonraki psikoloji yaklaşımlarını etkilemiştir (Hamilton, 1941).
Psikolojik Düşüncenin Kurumsallaşmasına Doğru
Rönesans, psikoloji biliminin doğmasına zemin hazırlamıştır. Bireyin zihinsel fonksiyonlarını bilimsel yöntemlerle anlamaya yönelik atılan bu ilk adımlar, 17. ve 18. yüzyıllarda felsefi psikolojinin (Descartes, Locke gibi) doğuşuna öncülük etmiştir.
Rönesans dönemi, psikolojiyi dini dogmalardan kurtararak insan deneyimine ve bireysel akıl yürütmeye dayalı bilimsel bir inceleme alanına taşımıştır. Bu dönemin düşünürleri, hem deneysel yaklaşımları hem de bireyin iç dünyasına dair çözümlemeleriyle modern psikolojinin şekillenmesinde belirleyici rol oynamıştır.
Kaynakça
- Hamilton, G. H. (1941). Juan Luis Vives and the Emotions. Journal of the History of Ideas.
- Kemp, M. (2006). Leonardo da Vinci: The Marvellous Works of Nature and Man. Oxford University Press.
- Kristeller, P. O. (1961). Renaissance Thought and the Arts. Princeton University Press.
- Porter, R. (2002). Madness: A Brief History. Oxford University Press.
17. ve 18. Yüzyıllarda Psikoloji
Felsefi Psikolojinin Yükselişi
17. ve 18. yüzyıllar, psikoloji tarihinde “felsefi psikoloji” dönemi olarak tanımlanabilecek önemli bir evreye işaret eder. Rönesans’ın getirdiği bireysel akıl vurgusu ve deneysel yöntemin bilimdeki zaferi, insan zihni üzerine sistemli düşüncelerin doğmasına yol açmıştır. Bu dönemde psikoloji henüz bağımsız bir bilim dalı haline gelmemiş; daha çok felsefenin bir alt dalı olarak varlık göstermiştir. Ancak akıl, bilinç, öğrenme ve duyum gibi temel psikolojik kavramlar bu yüzyıllarda ayrıntılı şekilde ele alınmıştır.
Bu bölümde 17. ve 18. yüzyıllarda psikolojik düşüncenin evrimi, öncü felsefeciler ve bilim insanlarının katkıları ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Rasyonel Düşünce ve Deneycilik
René Descartes (1596–1650)
Descartes, modern felsefenin ve dolaylı olarak modern psikolojinin öncüsü sayılır. “Cogito, ergo sum” (Düşünüyorum, öyleyse varım) ifadesiyle bilinçli deneyimi varoluşun temel kanıtı olarak ortaya koymuştur (Descartes, 1641).
- Zihin-Beden Dualizmi: Descartes, zihin ve bedenin ayrı varlıklar olduğunu ileri sürmüş; bu ayrım ileride psikobiyolojinin ve psikofizyolojinin temellerinin atılmasına zemin hazırlamıştır.
Pineal Bez Teorisi: Zihin ile beden arasındaki etkileşimin beyindeki pineal bez aracılığıyla gerçekleştiğini savunmuştur.
Thomas Hobbes (1588–1679)
Hobbes, tüm zihinsel etkinliklerin mekanik hareketler ve fiziksel olaylarla açıklanabileceğini ileri sürmüştür. Ona göre düşünce, duyusal deneyimlerin sonucu olan mekanik bir süreçtir (Hobbes, 1651).
John Locke (1632–1704)
Locke, insan zihninin doğduğunda “tabula rasa” (boş bir levha) olduğunu ileri sürmüştür (Locke, 1690).
- Deneyimcilik: Tüm bilgi duyusal deneyimler yoluyla edinilir.
- İdealar Kuramı: Zihin, duyumlar ve düşünme yoluyla idealar oluşturur.
Locke’un görüşleri, modern öğrenme teorilerinin temellerini atmıştır.
Ampirizm ve Rasyonelizmin Sentezi
George Berkeley (1685–1753)
Berkeley, algının dünyayı gerçekte var olduğundan emin olmamızı sağladığını savunmuştur. “Var olmak algılanmaktır” (esse est percipi) ilkesiyle, algının psikolojik temelini vurgulamıştır (Berkeley, 1710).
David Hume (1711–1776)
Hume, bilgi ediniminin tamamen deneyimlere dayandığını savunmuş ve zihinsel süreçleri “izlenimler” ve “fikirler” olarak ikiye ayırmıştır (Hume, 1739).
Alışıkanlık ve Nedensellik: Nedensellik algısının, tekrarlanan deneyimlerden doğduğunu ileri sürmüştür.
Immanuel Kant (1724–1804)
Kant, deneyimin bilgimizin tek kaynağı olmadığını savunarak a priori kategorilerin varlığını öne sürmüştür (Kant, 1781).
- Aktif Zihin: Zihin, gelen verileri yapılandıran aktif bir mekanizmadır.
- Kant’ın fikirleri, deneyim ile aklın sentezi ücretli modern psikoloji anlayışının öncüsü olmuştur.
17. ve 18. yüzyıllarda psikoloji, felsefe çatısı altında gelişmiş; ancak deney, gözlem ve akıl yürütme gibi bilimsel prensiplerin psikolojik düşünceye entegre edilmesi sağlanmıştır. Descartes’ın dualizmi, Locke’un deneyimciliği, Hume’un izlenim teorisi ve Kant’ın zihnin aktif doğasını vurgulaması, modern psikolojinin üzerinde yükseldiği temel sütunları oluşturmuştur.
Kaynakça
- Berkeley, G. (1710). A Treatise Concerning the Principles of Human Knowledge.
- Descartes, R. (1641). Meditations on First Philosophy.
- Hobbes, T. (1651). Leviathan.
- Hume, D. (1739). A Treatise of Human Nature.
- Kant, I. (1781). Critique of Pure Reason.
19. Yüzyılda Psikoloji
Psikolojinin Bilimsel Disiplin Olarak Doğuşu
19. yüzyıl, psikolojinin felsefi kökenlerinden ayrılarak bağımsız bir bilim dalı haline geldiği kritik bir dönemi temsil eder. Bu yüzyılda psikoloji, deneysel yöntemleri benimsemiş, laboratuvar çalışmalarına dayanmaya başlamış ve hem zihinsel süreçleri hem de davranışı bilimsel olarak inceleme hedefi taşımıştır.
Bu bölümde 19. yüzyıl psikolojisinin doğuşunu, öncü figürlerini ve temel gelişmelerini ayrıntılı olarak ele alacağız.
Deneysel Psikolojinin Doğuşu
Wilhelm Wundt (1832–1920)
Wundt, “deneysel psikolojinin babası” olarak kabul edilir.
- 1879’da Leipzig’de ilk psikoloji laboratuvarını kurmuştur.
- Psikolojiyi, “bilinçli deneyimin bilimsel incelemesi” olarak tanımlamıştır (Wundt, 1874).
Deneysel introspeksiyon yöntemini geliştirerek katı bir metodoloji benimsemiştir.
Gustav Fechner (1801–1887)
Fechner, psikofiziğin kurucusudur.
- “Elemente der Psychophysik” (1860) adlı eseriyle, fiziksel uyaranlar ile zihinsel deneyimler arasındaki niceliksel ilişkiyi incelemiştir.
- Fechner’in yasası (S = k log R) psikofizikte devrim yaratmıştır.
Hermann von Helmholtz (1821–1894)
Helmholtz, duyusal algı ve sinir iletimi üzerine yaptığı çalışmalarla psikolojiye katkı sağlamıştır.
- Görme ve işitme duyularının mekanizmalarını bilimsel yöntemlerle incelemiştir.
Fizyolojik Temellerin Araştırılması
Franz Joseph Gall (1758–1828) ve Frenoloji
Gall, beynin farklı bölgelerinin farklı zihinsel yeteneklerden sorumlu olduğunu öne sürmüştür. Her ne kadar frenoloji bilimsel olarak çöküntüye uğramış olsa da, beyin fonksiyonlarının lokalizasyonu fikri nöropsikolojinin temelini atmıştır.
Pierre Flourens (1794–1867)
Flourens, deneysel beyin cerrahisi kullanarak beyin fonksiyonlarının daha genel alanlarda organize olduğunu göstermiştir.
Duygular ve Bilinç
Charles Darwin (1809–1882)
Darwin’in “The Expression of the Emotions in Man and Animals” (1872) adlı eseri, duyguların evrimsel temellerini incelemiştir.
- Duyguların evrimsel uyum sağlayan tepkiler olduğunu savunmuştur.
- Bu yaklaşım, daha sonra davranışçı ve evrimsel psikolojinin gelişmesine katkı sağlamıştır.
William James (1842–1910)
Amerikan psikolojisinin öncüsü olan James, “Principles of Psychology” (1890) adlı eserinde bilincin sürekli bir akış halinde olduğunu savunmuştur.
- Bilinç Akışı (Stream of Consciousness) kavramını ortaya atmıştır.
- İrade, alışkanlık, duygular ve öğrenme süreçleri üzerine önemli katkılar sağlamıştır.
Klinik Psikolojinin ve Psikopatolojinin Yükselişi
Jean-Martin Charcot (1825–1893)
Charcot, histeri ve hipnoz üzerindeki çalışmalarıyla modern psikiyatrinin gelişmesine öncülük etmiştir.
Sigmund Freud (1856–1939)
Freud, 19. yüzyıl sonlarında bilinçaltı kavramını geliştirerek psikodinamik teorinin temelini atmıştır.
- Histeri hastaları üzerine yaptığı çalışmalar, psikanalizin doğmasına yol açmıştır.
19. yüzyıl, psikolojinin bilimsel bir disiplin haline geldiği, deneysel yöntemlerin ve laboratuvar çalışmalarının psikolojiye egemen olduğu bir dönem olmuştur. Wundt’un deneysel psikolojiyi kurması, James’in bilinç akışı teorisi, Darwin’in evrimsel perspektifleri ve Freud’un bilinçaltı kuramı, modern psikolojinin çeşitli alt alanlarının temellerini atmıştır.
Kaynakça
- Darwin, C. (1872). The Expression of the Emotions in Man and Animals.
- Fechner, G. T. (1860). Elemente der Psychophysik.
- James, W. (1890). The Principles of Psychology.
- Wundt, W. (1874). Principles of Physiological Psychology.
- Freud, S. (1895). Studies on Hysteria (with Josef Breuer).
20. Yüzyılda Psikolojinin Tarihçesi
Yüzyılın Başında Psikoloji: Deneysel Temeller
20. yüzyılın başlarında psikoloji, felsefeden ayrışarak deneysel bir bilim dalı olarak kendini kanıtlamaya çalışıyordu.
Wilhelm Wundt’un Almanya’da kurduğu ilk psikoloji laboratuvarı 1879 yılında olsa da etkisi 20. yüzyılda daha görünür hale geldi.
Edward Titchener’in yapısalcılığı, zihni parçalara ayırarak incelemeye odaklandı.
Davranışçılığın Yükselişi (1910–1950)
John B. Watson, zihinsel süreçlerin ölçülemez olduğunu savunarak sadece gözlemlenebilir davranışlara odaklanılması gerektiğini öne sürdü.
Bu yaklaşım “davranışçılık” (behaviorism) olarak bilinir hale geldi.
B.F. Skinner’ın pekiştirme ve ceza üzerine kurulu “edimsel koşullanma” kuramı, davranışçılığı zirveye taşıdı.
Gestalt Psikolojisi: Bütün Parçadan Farklıdır
Almanya’da ortaya çıkan Gestalt psikolojisi, zihinsel süreçleri parçalara ayırarak değil, bir bütün olarak incelemek gerektiğini savundu.
Max Wertheimer, Wolfgang Köhler ve Kurt Koffka bu yaklaşımın önde gelen isimleri oldu.
Bu düşünce özellikle algı ve problem çözme alanlarında etkili oldu.
Psikanalizin Genişlemesi
Sigmund Freud’un 19. yüzyıl sonunda başlattığı psikanalitik kuram, 20. yüzyılda geniş kitlelere yayıldı.
Bilinçdışı, savunma mekanizmaları, çocukluk deneyimleri gibi kavramlar terapi pratiklerinin merkezine yerleşti.
Carl Jung (analitik psikoloji), Alfred Adler (bireysel psikoloji) gibi isimler farklı yönlere evrilen psikanalitik okulları oluşturdu.
İnsancıl Psikolojinin Ortaya Çıkışı (1950–1970)
Davranışçılık ve psikanalize tepki olarak ortaya çıkan bu yaklaşım, insanın potansiyeline, özgürlüğüne ve öznel deneyimine odaklandı.
Carl Rogers’ın kişi merkezli terapi yaklaşımı ve Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi bu akımın temel taşlarıdır.
İnsanın “kendini gerçekleştirme” arzusu merkeze alındı.
Bilişsel Devrim (1950–1980)
Zihin tekrar psikolojinin gündemine döndü.
Bilişsel psikoloji; dikkat, bellek, algı, dil ve problem çözme gibi zihinsel süreçleri deneysel olarak incelemeye başladı.
Noam Chomsky’nin dil gelişimi üzerine eleştirileri, davranışçılığın sınırlarını ortaya koydu.
Jean Piaget, çocukların zihinsel gelişim evrelerini açıklayarak bilişsel gelişim psikolojisinin temellerini attı.
Nörobilimle Bütünleşme ve Modern Yaklaşımlar (1980–2000)
Beyin görüntüleme tekniklerinin (fMRI, PET) gelişmesiyle birlikte psikoloji ile biyoloji daha fazla iç içe geçti.
Klinik psikoloji, pozitif psikoloji (Martin Seligman), evrimsel psikoloji gibi yeni alanlar güç kazandı.
Psikoloji, çok disiplinli bir bilim dalı haline geldi.
Kaynakça
- Schultz, D. P., & Schultz, S. E. (2015). A History of Modern Psychology (10th ed.). Cengage Learning.
- Leahey, T. H. (2004). A History of Psychology: Main Currents in Psychological Thought (6th ed.). Pearson.
- Goodwin, C. J. (2015). A History of Modern Psychology (5th ed.). Wiley.
- Hergenhahn, B. R. (2008). An Introduction to the History of Psychology (6th ed.). Wadsworth.
- Eysenck, M. W. (2004). Psychology: An International Perspective. Psychology Press.
21. Yüzyılda Psikolojinin Evrimi
Bilişsel Bilimler ve Nörobilimin Sıçraması
21. yüzyılın başından itibaren bilişsel psikoloji, nörobilimle birleşerek güçlü bir ivme kazandı.
Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) gibi araçlar sayesinde beyin aktivitesi anlık olarak incelenebilir hale geldi.
Nöropsikoloji, beyin-davranış ilişkisini daha derinlemesine anlamaya başladı.
Zihin okuma (mind-reading) ve nöropazarlama gibi uygulama alanları doğdu.
Pozitif Psikolojinin Yükselişi
Martin Seligman’ın öncülüğünü yaptığı pozitif psikoloji, bireyin güçlü yönlerine, yaşam doyumuna ve psikolojik dayanıklılığına odaklandı.
Mutluluk, öz-anlayış, akış (flow), umut gibi kavramlar araştırmaların konusu oldu.
Pozitif psikoloji, eğitimden iş hayatına kadar pek çok alanda kullanılmaya başlandı.
Teknoloji Temelli Terapi Yöntemleri
Online terapi, pandemi süreciyle birlikte küresel çapta yaygınlaştı.
Bilişsel davranışçı terapi (BDT) tabanlı mobil uygulamalar, dijital terapistler ve yapay zeka destekli danışmanlık sistemleri (örneğin: Woebot) geliştirildi.
Telepsikoloji, klinik uygulamaların önemli bir parçası haline geldi.
Travma ve Bağlanma Temelli Yaklaşımların Güçlenmesi
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), bağlanma kuramları ve nörogelişimsel psikoloji alanında büyük ilerlemeler yaşandı.
Beden odaklı terapiler (Somatik Deneyimleme, EMDR) ve polivagal teori gibi yaklaşımlar, travma terapisinde yaygınlaştı.
Çocukluk çağı travmalarının (ACE) erişkin psikolojisine etkisi daha iyi anlaşıldı.
Kültürel Psikoloji ve Çeşitlilik Duyarlılığı
Psikolojinin evrensellik iddiası, kültürel bağlamı daha çok hesaba katan araştırmalarla yeniden sorgulandı.
Toplumsal cinsiyet, ırk, etnik kimlik, LGBT+ deneyimleri gibi faktörler psikolojik araştırmaların merkezine yerleşti.
Kültürel bağlamda terapi uygulamaları farklılaştırılmaya başlandı.
Yapay Zeka, Büyük Veri ve Psikoloji
Veri bilimi ve makine öğrenimi, psikolojideki kalıpları keşfetmek için güçlü araçlar haline geldi.
Duygusal analiz sistemleri, sosyal medya psikolojisi ve algoritmik önyargı gibi konular gündeme geldi.
Ayrıca, AI destekli psikolojik değerlendirme araçları geliştirildi.
Ekopsikoloji ve İklim Kaygısı
İklim değişikliği ve çevresel krizler, bireylerin ruh sağlığını etkileyen önemli bir faktör haline geldi.
Eko-anksiyete, iklim yas tutumu, çevresel yorgunluk gibi yeni terimler psikoloji literatürüne girdi.
Ekopsikoloji, insan-doğa ilişkisini zihinsel sağlık perspektifiyle ele alan bir alt alan olarak ortaya çıktı.
Travma ve Toplumsal Krizler Sonrası Psikoloji
Pandemiler, savaşlar, göç dalgaları ve ekonomik krizler sonrası toplumsal travma psikolojisi daha çok önem kazandı.
Afet sonrası psikolojik ilk yardım, toplu travmaya karşı dayanıklılık artırıcı modeller ön plana çıktı.
Toplum temelli psikolojik müdahale modelleri geliştirildi.
Kaynakça
- Seligman, M. E. P., & Csikszentmihalyi, M. (2000). Positive Psychology: An Introduction. American Psychologist.
- Siegel, D. J. (2012). The Developing Mind: How Relationships and the Brain Interact to Shape Who We Are. Guilford Press.
- van der Kolk, B. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. Viking.
- American Psychological Association (APA). (2017–2023). Annual Trends Reports.
- Norcross, J. C., & Wampold, B. E. (2018). Evidence-Based Therapy Relationships. Oxford University Press.